Yazan:
Berk Dicle
GENEL BİLGİ: Portekiz Avrupa’nın tam anlamı
ile öbür ucunda. Başlıca turistik şehirleri olan Lizbon (Lisboa) ve Porto’nun
her ikisi de nehirlerin okyanusa açıldığı noktalarda konumlandığından hem nehir
hem okyanus manzarası görülebilir. Boğaz köprüsü ve karşı kıyı ambiansı ile bu
şehirlerin tepeli-çukurlu, inişli-çıkışlı yapısı biz Türkler için son derece
aşinadır. Tarihi yapılar oldukça iyi korunmuştur. Tarihi evler azulejos denilen
el yapımı desenli fayanslarla kaplıdır. Bu evlerin çoğunda çamaşırlar dışarı
asıldığından insanda sıcak bir “mahalle” hissi uyandırır. Hemen her restoranda
deniz ürünleri olması, kurutulmuş balık satan dükkanlar ülkede denizin kültüre
etkisini bariz şekilde göstermektedir.
Bu
ülke diğer Avrupa ülkelerine kıyasla çok da zengin değildir, sanayi, ticaret vb
orta hallidir. Bu sebeple de fiyatlar genel düzeyi olarak Avrupa geneline göre daha
makuldür. Örnek olarak; Avrupa’daki benzerlerine kıyasla otel ve yiyecek
fiyatlarının % 25 kadar daha az olduğu söylenebilir. Kalabalık ortamlarda
cüzdan vb çalınması tehdidi dışında güvenlik sorunu olduğu söylenemez. İnsanları canayakın, yardımseverdir ancak pek
bir gösterişsizdirler. Gösterişsizlikle kastımız ne boy, ne güzellik, ne giyime
özen gösterme olarak pek de önde geldikleri söylenemez. Hatta rivayet olur ki;
Portekiz erkekleri bu sebeple gemilere binmiş ve uzak diyarlara gitmiş hatta
geri de dönmemişlerdir ve giden gemicilerin ardından söylenen hüzünlü Fado türü
şarkılar da bu yüzden ortaya çıkmıştır. Bu canayakın insanları kısa sürede
sevecek ve bir şey sorduğunuzda çoğunun İngilizce bilmese bile yardımcı olmaya
çalıştığını göreceksiniz.
NE ZAMAN GİDİLİR: THY ile İstanbul’dan Lizbon’a ulaşım
4.5 saatte mümkün olabiliyor. Doğrusu aynı kıta içerisinde bir uçuş olarak
oldukça fazla bir süre. Bu durum doğal olarak uçak bilet fiyatlarına da
yansıtılmış olduğundan sezon dışı indirimli fiyatlar olmadıkça çok da cazip
seyahat imkanlarının olduğundan bahsetmek mümkün değil. Muhtemelen bu uzaklık sebebi
ile olsa gerek Potekiz’in Türkiye’den ziyaret edilen popüler bir destinasyon
olduğu da pek söylenemez.
Lizbon’un
ikliminin İzmir benzeri olduğu söylenebilir. Bu sebeple de okyanusa girmek gibi
bir niyetiniz olmadıkça bu ülkeye seyahat için sokaklarda yanmadan ve donmadan
dolaşabileceğiniz bahar aylarını seçmenizi kuvvetle öneririz. Özellikle de
Kasım veya Nisan ayları gibi Avrupa’nın diğer bölgelerinde soğuktan rahat rahat
bir açık hava kafesinde dahi oturamayacağınız dönemlerde seyahat için Lizbon’u
seçmeniz isabetli olacaktır. Okyanusa girmenin dalgalar, soğuk suyu, köpek
balığı vb sebeplerle çok da zevkli olmadığı dikkate alınır ise, özellikle bizim
gibi kendi ülkesinde bolca denize girme imkanı bulan seyahat severlerin sıcak
yaz aylarında bu ülkeye seyahati pek de önerilecek şey değildir.
ULAŞIM: Öncelikle bölgeye Türkiye’den
sadece THY ve sadece Lizbon şehrine uçulabildiğini söylemeliyiz. İndiğinizde
otelinize taksi ile ulaşmanızı öneririz. Çünkü 2 kişi için otobüs 7 Euro
tutarken taksi ücreti ise merkeze en fazla 10 Euro tutacaktır. Şehir merkezine
Metro ile ulaşım da mümkün ancak biz turistler için merkez kabul edeceğimiz Rossio
bölgesine direkt hat yoktur. Havaalanı şehre yakındır. Tek sorun ahlaksız taksi
sürücüleridir. Örnek olarak; bize rastlayan sürücü; 8 Euro yazan taksimetreyi
kapatıp, Navigasyon cihazı üzerindeki İspanyolca ulaşım, bagaj vb yazılarının
karşısında çıkan elektronik hesap pusulasını göstererek 17 Euro alması
gerektiği konusunda çok ısrar ederek, dolandırdı. Ayrıca bugüne kadar en uzun
pasaport kuyruğu bekleme rekorumu da bu ülkede kırdığımdan umarım bu ülkenin
yetkilileri bu iki utanç sayfasını ileride silerler.
Şehiriçi
ulaşımda tekrar kullanılabilir kartlar 50 sent ve tek biniş 1.25, günlük
sınırsız biniş ise 5 Euro’dur. Turist biletleri satınalmak da birkaç günlük
ulaşım sorununuzu çözecektir. Bu ulaşım kartları metro, otobüs ve tramvay gibi
şehiriçi ulaşım araçlarında geçerli ancak tren ve asansör gibi diğer araçlarda
geçerli değildir. Tren sistemlerinin de oldukça başarılı çalıştığını gördüm
ancak her şehirde birbirinden bağımsız birkaç varış garı olması doğrusu
garibime gitti. Çünkü gitmeniz gereken tren istasyonu varmak istediğiniz şehre
göre farklılık gösteriyor.
Taksiler
genelde pahalı değil. Özellikle de yol bulmakta zorlandığınızda kullanılabilir.
Özel turist otobüsleri ve tramvaylar da ulaşıma ayrı bir zevk katıyor. Nehir
gezisi de yapabilirsiniz. Eğer civar kasabaları gezecek kadar vaktiniz yok ise
araba kiralamaya gerek olduğunu sanmıyorum. Trenle kolayca gidebileceğiniz
birkaç önemli kasaba var iken, yol bulmaya çalışmak ve bazen 30 metrede bir
sıralanmış trafik ışıklarında beklemek pek mantıklı gelmiyor.
KONAKLAMA : Konaklama genel olarak diğer
Avrupa ülkelerinden biraz daha hesaplı. Gördüğümüz kadarı ile hizmet kalitesi
iyi. Rossio bölgesi çevresindeki oteller seçilir ise belirlibaşlı tarihi
mahallelere yürüyerek ulaşabilme imkanı sunacaktır
GENEL OLARAK LİZBON: Güneyinden teorik olarak Tagus
adlı nehrin geçtiği ancak pratikte İstanbul boğazı ya da İzmir’in Karşıyakası gibi
bir manzara ile karşılaşacağınız Lizbon’u anlamak için kabaca bir ters T
düşünün. Bu ters T nin güneyi kıyıdır. T’nin üst ucunda Rossio adlı merkez
alacağımız bir meydan vardır ve aşağı kıyıya doğru trafiğe kapalı turistik bir cadde
üzerinden ulaşılır (Rua Agusto). Kıyı ile meydan arasındaki bölgeye genel
olarak Baixa (Baça okunur) adı verilir. Yine
bu ters T’nin sol yanı restoran ve eğlence mekanları ile ünlü pek çok sokaktan
oluşan bir bölgedir (Bairo Alto). Sağ taraf ise yüksekçe bir tepede bulunan
tarihi kale ile aşağısındaki tarihi mahalledir (Alfama). Öteyandan kıyı boyunca
doğuya, yani okyanusa doğru giderseniz, önce köprünün ayakları altından geçer
sonra Belem Kulesi, manastır, kaşifler anıtı gibi eserlerin olduğu Belem
bölgesine ve devamında okyanus kıyılarına gidilir.
LİZBON ŞEHİRİÇİ, KALE VE ESKİ
MAHALLELERİN GEZİLMESİ
: Birçok rehber 28 numaralı tarihi tramvaya binerek şehir turu yapılabileceğini
ifade ediyorsa da bu tramvay oldukça kalabalık ve yavaştır. Vaktiniz az ise
yine de klasik bir çözüme gidebilirsiniz yani üzeri açık turist otobüsleri
tercih edilebilir.
Praça kelimesi
meydanları ifade ediyor. Kıyıdaki merkezi meydanın adı Praça de Commercia
gezilerinizde iyi bir mihenk noktası olabilir. Özellikle ne yapıp edin gün
batımında bu meydandaki kıyıda olun, çünkü güneş tam köprünün üzerinden batar ve
manzara enfestir. Alternatif olarak günbatımını kaleden yakalamaya çalışabilirsiniz.
Şehir
merkezinde Santa Justa asansörünü kolaylıkla görebileceksiniz. Dediğimiz gibi
şehir tepelik. Dolayısı ile şehrin yüksek ve alçak kesimlerini birleştirmede
asansörlerden yararlanılıyor. (İzmir’deki asansör de aynı mantıkla yapılmıştır)
Bu asansör ve üzerindeki seyir terası ilgi çekicidir.
Tepeye
tırmanmak sıkı bir performans gerektirdiğinden, en iyisi 28 numaralı tramway
ile çıkmaktır. Birçok eski mahalleyi geçtikten sonra kalabalığın manzara
seyrettiği ana meydanda inilerek yukarıya doğru 100 metre yüründüğünde kale
bulunabiliyor. Girişi 7.50 Eurodur. Çevresindeki mahalleler de gezilmeye
değerdir. Kalenin aşağısındaki Alfama da tarihi ve sokaklarında gezilmesi
zevkli yerlerdendir.
Şehir
merkezindeki (Baxia bölgesi) cadde ve sokaklarda ister istemez dolaşacaksınız.
Bir akşam Bairo Alto’ya doğru gidip çok sayıdaki restoranlardan birinde yemek
yemek ve isteğe göre Fado müziği yapılan veya diğer müziklerin sunulduğu
mekanlara takılmak en iyisidir. Buradaki sokaklarda kaybolmayı çok da problem
etmeden dolaşmak ve dönüş yolunu çıkışta sormak daha isabetli olabilir.
BELEM BÖLGESİ GEZİSİ: 15 no’lu tramvaya binip kıyı
boyunca batıya okyanus yönüne giderek, Boğaziçi köprüsü görünümündeki 25 Nisan
köprüsünün ayaklarını geçtikten sonra Belem durağında inebilirsiniz ancak yine
de uzaktan yakına doğru yürümek daha iyi olacak diyorsanız birkaç durak
sonrasındaki Belem Kulesi (Torre de Belem) durağında inip geriye doğru da
yürüyebilirsiniz. Bu kule aslında denizin içerisinde bir kale görünümünde ve
fotoğrafseverlere sonsuz açılar sunan, sefere çıkan denizciler için ve savunma
amacıyla inşa edilmiş, enteresan bir tarihi yapıttır. 4-5 kat yüksekliğindeki
kulenin her katını gezmenizi ve bu gezinizi havanın iyi olduğu bir döneme denk
getirmenizi öneririz, zira kuleden okyanus, köprü, İsa Heykeli, kara
tarafındaki mahalleler vb. çok sayıda
manzara görebileceksiniz.
Kıyıdan
geriye doğru yürüyerek hem güzel bir kıyı yürüyüşü yapıp hem de keşifler
anıtına ulaşabilirsiniz. Anıt Portekizlilerin yaptıkları keşifleri
(sömürgeciliklerinden bahsetmeksizin nazik bir şekilde) sembolize eder. Arka
planda köprü ile birlikte nehir kıyısındaki bu hoş anıtı inceledikten sonra
içeriye doğru yürüyerek sömürgecilik ve baharat ticareti ile finanse edilerek
inşa edilen Jeronimos Manastırını ziyaret edebilirsiniz. Manastırın 50 metre
kadar ilerisindeki mavi gölgelikli Belem Pastahanesine (Pastais de Belem) uğramayı
da ihmal etmeyin. Pastahanenin birbirine açılan onlarca odasını ve seramik
çinilerini gördüğünüzden emin olun. Pastahanenin arkasındaki botanik parkı ve
kraliyet arabaları müzesi de ilginç gezi seçeneklerdir.
PENA SARAYI, SİNTRA, CASCAİS
GEZİSİ: Rossio
meydanının köşesindeki tren garından 2,5 Euro gibi bir bedelle oldukça sık
kalkan Sintra trenlerinden birisine binerek 40 dakikada ulaşacağımız son
durakta indiğimizde bu kez gidiş dönüş 5 Euro karşılığında 20 dakikadabir
kalkan 434 no’lu otobüslere binerek kasaba içerisindeki saraya kıvrıla kıvrıla
çıkan dağ yolunu tırmanarak 15 dakikada ulaşabiliyoruz. Eğer çok vaktiniz var
ise yolda ilk durak olan tarihi kaleye (Castelo do Mouros) uğrayabilirsiniz.
Sonraki durak yani Pena Sarayı tabiri caiz ise ormanlarla kaplı bir dağın
tepesinde kurulmuş ve okyanusa kadar ulaşan sıkı bir manzaraya sahip UNESCO
dünya mirası listesindeki bir yerdir. Giriş ücreti 11 Eurodur. Girdikten sonra
tepeye varmak için bir vasıta daha var ama onu boşverip ormanda yürümenin
zevkine bakın, zaten sadece 10 dakikalık bir yürüyüştür, zevklidir. Ormanlar
içinde ve dağın zirvesindeki konumu ile kuleler ve kubbelerle süslü görünümü
saraydan çok masalsı bir hava vermiştir. İlk olarak 1400’lü yıllarda yapıldı
ise de 1800’lü yıllarda görkemli hale gelmiştir. Sarayın ana salonunda 4 adet
Osmanlı askeri heykeli vardır. Kral o dönem romantizm akımından etkilenerek;
Hint, Çin, Osmanlı enteresan ne bulduysa toplamıştır. Böylece bu alışılmadık,
Osmanlı asker heykellerini bir yerlere yaptırmış veya satın almıştır. Hatta bu
saraylarda İznik çinileri bile kullanılmıştır. Bu sarayın orman içi yollarında da
yürüyebilirsiniz ancak dağ köşkü veya küçük gölcüklere ulaşmak yarım saatlik
yürüyüş gerektirebilir. Saray çıkışı aşağı köylere vb yürümek de mümkün ancak bu
yol da kısa değildir uyarmadı demeyin. Gerçi yollar filmlerde rastlayacağımız
türden kenarındaki taşların yosunla kaplandığı, kıvrıla kıvrıla giden ormanlık
son derece güzel yollardır ama vaktinizi alacaktır.
Dönüşte
kasaba merkezinde inerek gezebilir, müzeyi ziyaret edebilir, Ulusal Saray,
Monserrate Sarayı ve Parkına gidebilirsiniz. Burada iki olasılığınız var; ya
Sintra’daki diğer müzeler ve kaleyi görmekten vazgeçerek Sintra ve Cascais
gezilerini aynı güne sığdıracaksınız veya sindire sindire gezip Cascais’e ayrı
bir gün geleceksiniz. Cascais’e Sintra’dan gitmek arzusunda iseniz; tekrar aynı
otobüsle ineceğiniz tren garından 4 Euro ve 30 dakika içersinde
ulaşabilirsiniz. Burada dikkat edilmesi gereken trenlerin bu kez ayrı bir
istasyondan; Lizbon’un güney batı merkezindeki Cais do Sadre garından kalkması
ve varmasıdır.
Cascais
okyanus kıyısında nezih bir beldedir. Kıyı boyunca nitelikli alışveriş,
restoran, marina, kumsal vb hoş olanaklar sizi bekliyor olacaktır. Bunlar
Türkiye’de de var diyenlerdenseniz bu kasabayı gezi programından
çıkarabilirsiniz.
PORTO: Porto da Lizbon gibi hem nehir
kıyısında hem de okyanusa yakın. Sadece Porto’da seviye farkları çok daha
belirgin ve nehir çok daha nehir gibi. Portoya günübirlik gitmek dahi mümkün.
Bu kez yeni bir istasyondan merkezin güney doğusundaki Santa
Apolonia istasyonundan hareket edeceksiniz. Bu istasyona metroda mavi hattı
alarak gidebilirsiniz. Birinci-ikinci mevki hızlı veya normal trenlerden birini
seçeceksiniz. Yavaş olan (IC denen tren) 3 – 3,5 saatte varıyor, ikinci sınıf 24
ve birinci sınıf 30 Euro tutarında. Pahallı ve hızlı tren ise (AP adındaki) 2,5
– 3 saatte varıyor ve 30 – 40 Euro. Tren yolculuğunun sıkıcı olduğundan söz
edilemez, en azından pencereden ülkeyi seyredip, tren içerisinde yürüme
imkanınız var. Vardığınızda şehir merkezine gitmek istiyorsanız metroya
binebilirsiniz ancak merkezin kıyıdan uzak olduğunu unutmayın (Taksim ile
Ortaköy kıyısı arasındaki fark gibi) ya da 6 Euroya taksiye binebilir ve nehir
kıyısındaki restoranlara (Praça Riberia) gidebilirsiniz. Karşı kıyıya geçip bir
süre yürüdükten sonra teleferiğe aşağıdan binerseniz; yukarı yönlü kullanmış
olursunuz. İndiğinizde aynı köprünün bu kez 100 metre üzerinden geriye
dönersiniz ki tarihi mahalleler ve bir takım tarihi kilise, müze vb
bulabileceğiniz merkeze yakın bir yere gelmiş olursunuz. Porto için mavi turist
otobüslerini kullanmanızı daha fazla tavsiye ediyorum (10 Euro). Çünkü tüm
şehri, okyanus kıyıları dahil gördükten sonra ne yapacağınıza karar
verebilirsiniz. Aynı kıyıları gezeceğiniz tekne gezisinden çok daha doyurucu
olacaktır. Bu şehirdeki kalış sürenize göre; Atlas okyanusu kıyısındaki plajlar,
tarihi kaleler, katedral ve müzeler ile trafiğe kapalı alışveriş sokağı Santa
Caterina’yı da gezi planınıza eklemekte fayda vardır.
DİĞER GEZİ OLASILIKLARI: Lizbonda gezilecek ve
yapılacak çok sayıda alternatif mevcuttur. Örnek olarak; Fado müziğine ayrılmış
bir yemek yemek, Gülbenkyan Müzesi, Katoliklerin Avrupa'daki hac yerlerinden biri
olan Fatima, okyanus kıyısındaki tipik balıkçı köyü Nazare, bir Ortaçağ kenti
olan Obidos, Dev İsa heykeli, dev akvaryum ve çok sayıdaki müzeler vs
NE ALINIR: Elbette Portekiz şarapçılıkta
önde geliyor ve valizinizde kırmadan getirebileceğinize inanıyorsanız şarap
alınabilir. Portekizliler porto adı verilen bir çeşit tatlımsı şaraplarını
aslında şaraptan saymıyor ve doğrudan porto ismi ile adlandırıyorlar. Şahsen
aşırı tatlı yapısı ile bende öksürük şurubu imajı bıraktığından tadından emin
olmadı iseniz porto almanızı önermeyiz. Mağazalarda çok çeşitli mantar ürünler
göreceksiniz. Portekizliler mantardan yapılma ürünlerde dünyada bir numara
olduklarını söylüyorlar. Gerçi ben daha önce aynı şeyi karşı kıyıdaki Faslılardan
da duymuştum ama şunu bilin ki gerçek mantar bir ağacın kabuğudur ve çok uzun
yıllarda güçlükle üretilir. Günümüzde satılan eşyalarda suni mantar kullanılabiliyor.
Kurutulmuş morina balığı satın almak ve Türkiye’ye dönünce sirke içersinde
bekletildikten sonra yenmek üzere eşe dosta hediye etmek enteresan olabilir.
NE YENİR : Portekizde balık çeşitleri ve
deniz ürünleri yemek başlıca tercihlerden birisi olacaktır. Türkiye’de
ulaşamadığımız okyanus balıkları denenebilir. Morina ve Sardalya başlıca
balıklarıdır. Bizdeki Çipura ve Levreklerin aynısını da bulabilirsiniz. Bunlar
dışında yemeklerin bizlere çok aykırı gelmeyeceğini, genelde et, balık, makarna
ve pizza şeklinde bildiğimiz çerçevede olduğunu söyleyebilirim. Cadde üzerinde
ilk gördüğünüz turistik restoranlar dışındaki restoranları bulmayı ve biraz
seçici olmayı öneririm.
Lokantaya
gitme kültürlerimizdeki ayrılığa dikkat etmek gereklidir. Onlar için yemek başlıbaşına
bir sosyal olay ve eğlencedir. Dolayısıyla yemek aparatifler ve şarap ile uzun
sürecek şekilde dizayn edilebilir. Bu durum; bizim gibi yemekte çok uzun
süreler harcamak istemeyen gezginler için sorun teşkil edebilir. Çünkü muhakkak
her yemeğin öncesinde size ekmek, zeytin, peynir, tereyağ vb. vermek için ısrar
edeceklerdir. Bunları kahvaltılık sayan ve tıkanıp asıl yemeği yiyemeyeceğini
düşünen biz Türkler için en iyisi bu ikramı geri çevirmektir. Zaten bunlar
ikram değildir ve ekmek de dahil olmak üzere masanıza gelen herşeyin bedeli
sizden alınır.
Nata
Milföy hamurundan oluşturulan
ve üzerinde muhallebi kıvamlı bir tatlı ile servis edilen çok yaygın meşhur
yiyecekleri
Cod
Fish Morina
Balığı
Sword
Fish Kılıç balığı
Sardinhas
Assadas Izgara sardalya
Ginjinha Portekizlilerin meşhur yerel vişne
likörleri
Carne Et
Porto Oldukça tatlımsı
yerel şarap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder